Uzmanlara göre küresel ısınma yüzünden dünya genelinde ekolojik bir yıkım yaşanıyor. Türkiye ise hem küresel sıcaklık artışı, hem kuraklık, hem yangın riski, hem de ekstrem doğa olaylarından en çok nasibini alacak ülkelerin başında gösteriliyor.

Türkiye’nin cennet köşelerini küle çeviren yangın felaketi, dünyanın farklı yerlerindeki orman ve yerleşim yerlerini de yok ediyor. Özellikle son 10 yılda, dünya genelinde her yıl artan sıcaklık değerleri başta yangınlar olmak üzere, kuraklık, ani ve şiddetli yağışlar, seller, hortumlar, kasırgalar ve ekstrem doğa olaylarını tetiklemiş durumda. Hızlı nüfus artışı, yüksek miktarda sera gazı salımı, betonlaşma ve karbondioksit gazındaki artış, atmosferin ısı dengesini olumsuz etkilerken, binlerce yıldır var olan dengeleri de altüst etti. Öyle ki, dünya genelinde adeta ekolojik yıkım yaşandığı, bu alanda çalışan tüm uzmanların ortak görüşü.

YOLUN SONU MU?

Milliyet’ten Mert İnan’ın haberine göre; Doğal afetler karşısında birçok kişi “Artık yolun sonuna mı geldik?” sorusunu yöneltirken, durumun vahameti, uzmanların hazırladıkları raporlarda açıkça ortaya konuluyor. Türkiye ise bulunduğu coğrafi konum nedeniyle hem küresel sıcaklık artışı, hem kuraklık, hem yangın riski, hem de ekstrem doğa olaylarından en çok nasibini alacak ülkelerin başında gösterilirken, bir yandan da doğal kaynaklar hızla kirleniyor.

Yaşanan son yangın felaketi herkeste büyük endişelere neden olurken, küresel önlemler alınmadığı takdirde asıl felaketlerin 2030’dan sonra gezegenin kapısını çalacağı belirtiliyor. Türkiye’nin Akdeniz ikliminden, yarı kurak iklime geçiş yaptığını ısrarla vurgulayan uzmanların ortak görüşü ise aynı: “Kıyamet kapımızda”…

Dünyanın dört bir yanındaki ormanlardan yükselen alevler insanlığın kabusu haline geldi. Doğu Akdeniz havzasında bulunan Türkiye, iki haftalık süreçte yangın felaketiyle sarsılırken, benzer durum ABD, Rusya, Yunanistan başta olmak üzere neredeyse her ülkede yaşanıyor. Gezegenin farklı köşelerinden yükselen dumanların yanı sıra, ekstrem hava olayları artık endişe veren boyutlara ulaştı.

Belki de yaşanan kabusu en doğru özetleyen isimlerden biri Manavgat’ın Ahmetler köyünden 54 yaşındaki Duran Öz. Felaketi bizzat yaşayan Öz, “Bizim köylerde geçmişte böylesi sıcaklar olmazdı. Bahçelerimizde domastesler yetişir, kamyon dolusu domates toplardık. Sıcaktan domates bile yetişmez oldu” diyor. Yaz yağmurlarının da bölgeyi terk ettiğini de üzülerek anlatan Öz, yaşanan süreci, “18 metreden su çekerdik, şimdi 100 metreden zor su alıyoruz. Sıcaklık böyle artarak devam ederse, insanlar 10-15 yıl sonra göç etmek zorunda kalır. Manavgat, Antalya’nın sulak yeri olmasına rağmen tarımcılık bitmek üzere” sözleriyle özetliyor.

ÖNEMLİ RAPOR

İklim bilimciler ise son 10 yıldır her fırsatta ekolojik dengenin altüst olmak üzere olduğu uyarısında bulunurken, Birleşmiş Milletler (BM) bünyesindeki Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli’nin açıkladığı 3 bin sayfalık son raporunda da bu duruma dikkat çekiliyor.

Raporda, iklim krizinin her yerde ve daha önce hiç görülmemiş düzeyde kötüleştiği ifade edilirken, küresel sıcaklık artışının 1.5 dereceyle sınırlandırılması gerektiği, ülkelerin sera gazı emisyonlarını 2030’a kadar sonlandırması ısrarla vurgulanıyor. Raporda ayrıca iklim değişikliğinin insan ürünü olduğu belirtilirken, “Önümüzdeki dönemde tropik fırtınalar, yağmur ve kar yağışları artacak, bugüne kıyasla 1.7 kat daha fazla kuraklık yaşanacak. Yangınlar daha yoğun ve uzun sürecek” uyarıları sıralanıyor.

TÜRKİYE UYARISI

Uzmanlara göre Türkiye, coğrafi konumu nedeniyle ekolojik tahribatın etkisini en çok hisseden ülkelerin başında geliyor. Hatta ekolojik kıyametin kapıyı çalacağı ilk ülke olarak Türkiye gösteriliyor. Öyle ki, Türkiye’nin 1985-2035 yılları arasındaki ilkim ve sıcaklık kıyaslama modellerinde yaz ayları için ortama 2.5 derece sıcaklık artışı öngörülüyor.

Ancak gereken tedbirlerin alınmaması durumunda yüzyılın sonundaki sıcaklık artışının beş dereceyi bile aşabileceği tahmin ediliyor. Küresel iklim değişikliğinin, tüm ülkeleri ilgilendirdiğini ve yaşanan sorunun ekolojik felakete evrildiğini dile getiren Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü öğretim üyesi, iklim uzmanı Prof. Dr. Levent Kurnaz, Milliyet’e yaptığı açıklamada, “Tüm raporlarda atmosfere salınan sera gazı emisyonlarının yüzde 40’ının Çin ve Amerika Birleşik Devletleri’nden kaynaklandığı belirtilse de, ekolojik tahribatın en acı bilançosu Akdeniz havzasında görülüyor. Önümüzdeki süreçte yangın felaketlerinin yanı sıra kuraklık, tarımsal üretimde kıtlık, su savaşları gibi risklerin kapıyı çalması kaçınılmaz olacak.

Şayet küresel bir uzlaşı ve sera gazı emisyonlarının düşürülmemesi durumunda 2100 yılında insan neslinin varlığı bile tehlikeye girebilir. Türkiye açısından 2030’da bugün 40 derece olan yerler daha da kavrulacak” ifadelerini kullanıyor.

‘KIYAMET KAPIMIZDA’

Normalde 30’uncu enlem çizgisinde yer alan bölgelere düşen yüksek basıncın 2-3 derece kuzeye kaydığını sözlerine ekleyen Prof. Dr. Kurnaz, şu uyarıları sıralıyor:

“İklim değişikliğine neden olan en büyük etken bu kayma. Libya, Kahire, Arabistan hattını etkileyen sıcak hava, bize doğru yaklaşmaya devam ediyor. Sıcaklık değerlerindeki artışın en büyük nedeni ısı dengesinin bozulmuş olması. Hızlı nüfus artışı, sera gazı salınımı, karbondioksit gazındaki salınım artışı atmosferin ısı dengesini etkiledi. Enerji tüketimi arttıkça atmosfer sıcaklığı da arttı ve dünyanın ısı dengesi bozuldu. Kıyamet kapımızda.”

2035’E KADAR!

“2035’e kadar yaz ayları için ortama iki derece sıcaklık artışı söz konusu. Şu an komşumuz Irak ne kadar kuraksa yakın zamanda Türkiye’nin güney kesimleri de Irak gibi kavrulacak. Sonraki süreçte orta kesimler, sonrasında Karadeniz kavrulacak. Önümüzdeki 100 yıllık süreç içerisinde çölleşme etkisi Türkiye’nin kuzeyine kadar ilerleyecek. Sonunda Kanada, Rusya, İskandinav ülkeleri hayatta kalmaya çalışan insan topluluklarının akınına uğrayacak.

Bu nedenle tarımsal ürün ve su konusunda çok akıllı davranmalıyız. Suyun bir damlası bile çok önemli. Anadolu’da bol su gerektiren mısıra dayalı tarım yerine, daha az su isteyen ürünlere yönelmeliyiz. Önümüzdeki 50 yıllık dönemde Trabzon, Rize gibi bölgeler bile 45 derecenin üzerinde sıcaklığı görecek. BM iklim raporları ve yaptığımız araştırmalarda 2100 yılına kadar Türkiye’nin olduğu bölgede su kaynakları yarı yarıya azalacak. Gelecekte Türkiye’yi de etkileyecek su ve tarım savaşları tehdidi söz konusu.”

EN MAĞDURLAR ÇİFTÇİLER

Yaşanan küresel iklim krizini bire bir hissedenler ise ürün kaybı yaşayan çiftçiler. Sıcaklık değerlerindeki artış tarımsal ürünlerde ciddi kayıplara neden olurken, uzmanların yaptığı uyarıların en net ortaya çıktığı yerlerin başında kuraklığın pençesindeki Konya havzası geliyor. Bu yılki hububat ürünlerinde yüzde 40’lık kayıp yaşayan çiftçiler, bölgeye yeterli yağmurların düşmemesi nedeniyle yeraltı su kaynaklarının da günden güne azaldığı söylüyorlar.

Karapınar Ziraat Odası Genel Sekreteri Nadi Özdil, 100 bin dekarlık geniş arazide hububat hasadı yapılamadığını dile getirirken, “Eskiden 70 metreden su çıkarken, artık 150 metreden suyu zor çıkartıyoruz. Son 10 yılın en kurak dönemini yaşıyoruz” diyor.

Karapınar Merkez Sulama Kooperatifi Müdürü Necmettin Ocakçı da yeraltı su kaynaklarının gittikçe azaldığını belirtirken, “Kıraç dediğimiz arazilerde neredeyse yüzde 80 verim kaybı yaşanıyor. Türkiye’nin tahıl ambarları boş kalacak. İklim değişikliği felakete doğru gidiyor” uyarısında bulunuyor.

Kuraklığın pençesindeki bir diğer bölge ise Aydın ovaları. Söke’de çiftlik yapan Abdullah Kavak Büyük Menderes havzasında 14 yıl sonra en büyük kuraklığın yaşandığını belirterek, “Eskiden 30 metrede bulduğumuz suyu şimdi 100 metreden derinde bulamaz haldeyiz. 584 kilometre boyunca Uşak, Denizli ve Aydın’ın tüm sanayi ve evsel atığı Büyük Menderes’e deşarj edilerek doğal su kaynağı yok edildi” diyor.

Yorum Yap

Daha yeni Daha eski